Uzayan heyecanlardan bir bok olmaz!?

Korkuyu Beklerken'de altını kanırta kanırta çizdiğim bir bölüm vardı. Diyor ki Oğuz Atay orda  "İyi şeyler birden bire olur. Bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ya kötü şeyler çıkar. Ya da hiç bir şey çıkmaz. " Ben bunu kafama kısaca şöyle yerleştirmiştim. Uzayan heyecanlardan bir bok olmaz, güzel şeyler hep çabucak olur! Sonra da kendimi buna kayıtsız şartsız inandırdım. O kadar içselleştirdim ki hayat mottolarımdan biri haline getirdim. Bir ara düşündüm üstüne aslında. Ben dünyanın en iyimser insanlarından biriyim. Buna böyle körü körüne inanmaya niye o kadar ihtiyaç duydum ki!? Sonra buldum cevabını. Yüzde yüz değilse de gerçeğe en yaklaşık cevabı diyeyim ya da. Kolayıma geldi çünkü. Buna inanan herkesin kolayına gelir çünkü! Resmen karar verme mekanizmasını kolaylaştıran bir fikir. Uğraşma, gerek yok! Uzadı bu, bir bok olmaz!
Aradan baya bir zaman geçti aslında, şöyle bir düşündüm de. Ben Korkuyu Beklerken'i  okuyalı dört beş yıl olmuş neredeyse. Yani yaklaşık olarak beş yıl benim "gerçeklerimden" biri olmuş bu anlayış. Hayat felsefesi haline getirmişim. Uzayınca ya üstünden atlayıp geçmişim, ya da üşenmeyip onca yolu geri yürümüşüm gibi...ya da buna benzer bir şey düşün işte. Bazen bir şeye çok kolay inanıyoruz. Aslında fikirler de insanlar gibi düşünürsen. Biri poposunu yırtsa da seni teslim alamıyor. Diğerine kayıtsız şartsız bırakıyorsun kendini...sizce de tuhaf değil mi?
 O zaman şapkanı al önüne ve düşünmeye başla. Bir zaman önce de şöyle bir cümle su gibi akıp girdi içime...Kahretsin ki o an o cümleden ne kadar etkilendiysem artık,  kime ait olduğunu ya da nerede okuduğumu da hatırlamıyorum. O yüzden sahibinden özür diliyorum. Belki bir kitaptan alıntıydı. Ya da başka bir şey. Muhtemelen ya twitter da ya instagramda birinin bir paylaşımının altında okudum. Diyordu ki orda da tırnak içinde 
" Gerçeğin hızı yavaştır...bir tohumun filizlenip boy verme süresini düşün..." Düşündün mü? Ha amacım bu iki fikri karşı karşıya getirip yarış atı gibi koşturmak,  finalde de burun farkıyla şu an "işime gelen" atı öne geçirmek filan değil. Zaten bu iki anlayış birbirinin tam karşısına konulacak şeyler de  değil. Sadece kendime yaptığım telkini size de yapmak istemiş olabilirim. Hiç bir fikre kendinizi kayıtsız şartsız teslim etmeyin! Bunu söyleyen Oğuz Atay'ın bir kahramanı olsa bile! Kahraman bu, olur ya beşer şaşar! :) Ha ama; hiçbirinizin umrunda değilse de canım şu an öyle istedi ve  kendi kendime  havanda su dövüyorum diyelim. Bazen o da lazım! Bu durumda bugüne kadar hiç yapmadığım bir şeyi yapmak istiyorum. Blogta ilk kez bir şiir paylaşıyorum.  Sanki çok yakışacak buraya, öyle hissettim. :) 

SENİ SEVDİM

Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil!!
Nasıl yürür özsu dal uçlarına, 
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara

Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı Ağustos dindi
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce
Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
Tanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin (GÜLTEN AKIN) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu