Çağır o gelsin!...

Gözlüğümün camı kötü patlamış evet; ama bu benim günahım değil, yanımdaki dünya yakışıklısının hiç değil! Fotoğrafı çeken arkadaşa geri kalan hayatında başarılar dileyip burdan böyle dümdüz  geçelim o vakit. Konumuza gelelim.  Gerçi önce şuna bir açıklık getireyim. Oya işi gücü bıraktı mekan avına çıktı diye düşünmeyin.  İkidir üstüste denk geldi sadece. Bazen denk gelir öyle!...Ayrıca bu şehir dişi, bu şehir doğurgan sa elden ne gelir! Bazen sadece teslim olmak ve tadını çıkarmak gerekir! diyorum ve bu kez çok gerekli dipnotu hadisenin başına çekiyorum;  mekana gidecek kızlara çok mühim bir tüyo veriyorum. Kızlar: dikkat kesilin!! Sakın ola ki olay mahalline manitanızla gitmeyin. Benden söylemesi. Hayır şeytan doldurur filan, Allah korusun! Bir aile faciasına neden olmak istemeyiz değil mi? Zira fotoğrafta gördüğünüz üzere,  sahibi evlere şenlik. Hani şurda ayıp olmayacak olsa, diyeceğim ki bal dök yala! Dünya şekeri, inanılmaz sempatik, bi o kadar da yakışıklı. O zaman ne yapıyoruz "iyi olan kazansın ya da Allah sahibine bağışlasın" temennilerinden birini seçip yolumuza devam ediyoruz. İskitamet Velvet Cafe.
Bağzı mekanlar cennetten bozma. Size yemin ederim. Alın başınızı gidin yani, bedeniniz orda kalsın ama ruhunuz seyrü sefa etsin...İçinizdeki denizlere girin, bazen çivileme bazen balıklama atlayın. Kulaç atın, yorulun biraz, sonra sırtüstü yatın...su kaldırıyor nasıl olsa. Çok da hoyrat kullanmayın kendinizi. İlerde  gene lazım olacaksınız  zira. Ben bende olup bitenden söz ettim. Yoksa siz canınız ne istiyor, nasıl istiyorsa onu yapın, öyle yapın. İlle dalıp gitmeniz gerekmiyor. İlle de her şeye bin bir anlam katmak da gerekmiyor. Ben süslerim, abartırım her şeyi. Siz sadeleştirebilirsiniz... Hatta bence  sadeleştiriniz!... Tam da yeri,
 Oturdun mu mesela kapının önüne. Elini kaldırdın,  garson diyeceğim ama patron geldi bu sefer.  Bu ilk sürpriz olsun sana. Pol köpüklü bir türk kahvesi rica ettin diyelim. (Ya da arzuya göre buz gibi bir limonata, ya da artık o an canın ne istiyorsa ama; ben şu an kendi hikayemi uyarlıyorum sana!) Patron gitti, iki dakika sonra elinde bu fincanlarla geri geldi. Dedi ki "hangisini arzu edersiniz? yaşanmışlığı var hepsinin. Biri babannemin çeyizinden -ki yanlış hatırlamıyorsam sarı olandı- osmanlı, Çekoslovakya, Macaristan ve Polonya fincanları. Seçtin birini, patron gitti.
Sen o sırada sokağı seyrediyorsun. Tam karşında duvar dipindeki minderlerde bi kız saçını önüne dökmüş, parmağına doluyor. Az ilerde bi kız bi oğlan oturmuş sohbet ediyor...hava güneşli, Senin içinde türkçe sözlü bir hafif müzik çalıyor...şair (Attilla İlhan) yine araya giriyor. "Bir rüzgar aklını alıyor..." ama sen sakın kalkıp ona gitme bence. Senin yerin güzel... Çağır, o gelsin! :)
Keyfin baya yerine geldiyse gel şimdi iyice yaklaş bana. Seni  bu güzelliğin arkasındaki dünyalar güzeli iki kadınla tanıştırayım. Firuzan ve Firdevs hanımla. İki kız kardeş onlar. Oğulları hayalini anlatmış onlara, onlar da düşmüşler peşine. İnsanın bi yolda yürürken arkasında annesinin ve teyzesinin birlikte durmasından daha güzel ne olabilir?
Belki bi blog yazarının arkasında iyi bir fotoğrafçının olması buna eklenebilir! ;) Gerekli lafı gerekli yere soktuktan sonra artık satırlarımıza burda son verebiliriz sanki. Bi an öyle hissettim. :) Kıssadan hisse yolunuz mutlaka Velvet Cafe'den geçsin. Firuzan ve Firdevs (ne güzel isimler öyle...) hanıma da benden selam söyleyin. Ben böyle kadınların ellerinden öperim...










Kule çıkmazı 7/A Galata.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu